Korona Sonrası Ekonomi Nasıl Olacak?

 

Mehmet Öner

Maliye Bakanlığı Eski Baş Hesap Uzmanı

Yeminli Mali Müşavir  moner@monerymm.com

 

Korona Sonrası Ekonomi Nasıl Olacak ?

Çok eskiden beri var olan korona virüsün 19. versiyonu 2019 yılının son aylarından itibaren önce Çin’in Wuhan şehrini, sonrasında da tüm dünyayı sararak, hem iş hayatımızı hem de gündelik yaşamımızı derinden etkiledi.

Ülkemizde ve tüm dünyada devam eden salgının ne zaman biteceğini kimse tam olarak bilmiyor; sadece tahminler var. Hatta, tarihte yaşanan benzeri dünya çapındaki salgınlara bakarak, ikinci dalganın gelebileceği endişesini taşıyor uzmanlar.

Bir virüs olan koronaya karşı aşı çalışmaları devam ediyor. Ancak daha önceki AIDS gibi virüsler için hala aşı bulunamamış olması korona için de umutların azalmasına sebep oluyor. Bunun yanında aşı için bir, iki yıllık süre gerekmesi; koronanın nerdeyse her yıl kendini yenilemesi aşının çare olmayacağı fikrini getiriyor akıllara.

 Korona virüs hep vardı

Korona virüs ailesi daha önce;

  • SARS-CoV (Severe Acute Respiratory Syndrome) adıyla Kasım 2002 döneminden itibaren Çin'in Guandong bölgesinden başlayarak tüm dünyada 800 kişinin ölmesine yol açmış.
  • MERSCoV (Middle East Respiratory Syndrome Coronavirus) adıyla Eylül 2012 döneminden itibaren özellikle orta doğu ve Avrupa ülkelerinde etkili olarak 200 kişinin ölmesine yol açmış.
  • Şu anki kendini geliştirmiş Covid-19 hali ile dünya genelinde, şu ana kadar 400 bin kişinin ölmesine yol açtı.

Koronavirüs ailesinin ölümcül hale geldiği 2002 yılından itibaren yaşananlara baktığımızda birkaç enteresan sonuç ortaya çıkıyor:

  • Her 8 – 10 yılda bir benzeri bir salgın yaşıyoruz. Bu demektir ki gelecekte de benzeri salgın yaşama ihtimali yüksek. İş ve özel yaşamımız dahil tüm hayatımızı bu gerçekliğe göre yeniden gözden geçirmemiz, yeniden dizayn etmemiz gerekecek.
  • 2002 yılından bu yana yaşanan salgınlarda ölü sayısı inanılmaz arttı. Özellikle son salgında. Bunun en önemli sebebi son 20 yılda küreselleşme ile birlikte farklı ülkeler arasındaki insan dolaşım oranı ve hızının çok artması.
  • Virüs kendini geliştiriyor veya geliştirmesine yardım ediliyor. Biyolojik saldırı durumunda insanoğlunun çaresiz kaldığını, en azından hazırlıksız olduğunu gördük.
  • Son olarak bu tür virüs salgınlarının tüm ülkeleri ilgilendiren bir problem olduğu net olarak ortaya çıktı. Hem insan yaşamının korunması, hem de iş hayatının kesintisiz sürebilmesi açısından dünyanın birlikte hareket etmesi gerekiyor. Bunun ötesinde, salgın benzeri durumlar açısından, her ülkenin irtibatta olduğu diğer ülkeleri yakından ve sıkı takip etmesi kaçınılmaz hale geldi.

 Salgın birçok sektörü derinden etkiledi

Kovid salgını oluşturduğu hayati tehlike sebebiyle hem gündelik yaşamımızı hem de iş hayatımızı derinden etkiledi. Bazı sektörler nerdeyse durma notasına geldi veya alınan tedbirler sebebiyle faaliyetleri durduruldu.

Havacılık firmaları faaliyetini tamamen durdurdu. Turizm işletmeleri nerdeyse durdu. Kafe, kuaför, berber gibi hizmet işletmelerinin faaliyetleri tedbir amaçlı devlet tarafından durduruldu; restoranlar yalnızca paket servisi ile hizmet vermeye devam etti. Sıkıntılı geçirdiğimiz bu üç aylık süreçte gayrimenkul piyasası hemen hemen hiç satış yapamadı; otomotiv sektörü de aynı durumda. Can derdine düşen insanlar tekstil ürünlerinin yüzüne bakmaz oldu. AVM’ler yeni yeni açılmaya başladı. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılamanın dışında harcama yapmadılar ve yapmak da istemiyorlar bu süreçte.

Ekonomide yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler, salgın çalıştığımız sektörü doğrudan etkilemese de bir bütün olan ekonominin parçası olarak, hepimizi dolaylı olarak etkiledi. Salgın sebebiyle işleri duran sektörlerde çalışanlar, diğer sektörlerin müşterileri, alıcıları. Dolayısıyla doğrudan veya dolaylı olarak hepimiz ve hatta tüm ülkelerin ekonomileri etkilendi.

Salgından doğrudan etkilenen sektörlerdeki işçi çıkartmanın ve dolayısıyla ekonomik bir krize dönüşün önü kısa çalışma ödeneği ve geçici işçi çıkartma yasakları ile kesilmeye çalışıldı. Ancak şirketlerin ve devletin kaynakları ekonominin topyekûn durduğu dönemlerde olumsuzlukları ancak belirli bir süre finanse edebilir. Hiçbir şirketin, kişinin veya devletin ekonominin çarklarının dönmediği böyle dönemleri uzun süre kaldırabilecek gücü yok.

Sağlık alanındaki olumlu göstergeler ve ekonomik olarak artık tahammül sınırına gelindiği için 1 Haziran itibariyle “yeni normal koşulları” altında kamu – özel tüm kesimler tekrar çalışma düzenine döndü. Fakat hepimizin kafasında “yaşanan salgın tecrübesi sonrası nasıl bir hayatımız olacak, işlerimiz nasıl gidecek ve iş dünyasında neler olacak” soruları ve kaygıları var.

Ekonomik globalleşme bitti mi?

Ekonomik globalleşmenin salgın ile tamamen bittiğini söylemek mümkün değil. Kısa vadede bu hem ekonomik olarak hem de fiziki olarak mümkün değil. Ama globalleşmenin işleyiş şekli mutlaka değişecek. Roller değişecek. Dünyanın üretim üssü haline gelen Çin’in son 30 yılda geldiği konum sebebiyle istihdam ve gelir kaybına uğrayan ABD ve Avrupa Birliği yeni hamleleri için korona salgınını tarihi bir fırsat olarak kullanacak. ABD bunu yapmaya başladı bile biliyorsunuz. Nasıl ki ikinci dünya savaşından sonra yeni bir dünya düzeni kuruldu ise koronadan sonra da yeni bir düzen kurulacak gibi duruyor.

Dünya ekonomisinde küçülme bekleniyor

Bu süreç sonrası dünya ekonomisine ilişkin beklenti hiç iyimser değil. Uzmanlar 1930 yılında yaşanan ekonomik buhrandan bu yana en büyük ekonomik durgunluğu bekliyor. Normalde yıllık ortalama yüzde 3 büyüyen dünya ekonomisinde 2020 yılında % 2 – 5 arası küçülme bekleniyor. 2020 yılında ABD’nin % 3,5 , Avrupa ekonomilerinin % 4,5 küçülmesi bekleniyor.

Başta ABD, Avrupa Birliği ve Japonya koronadan kaynaklı bu durgunluğu bertaraf edebilmek için trilyonlarca Dolar ve Euro’luk destek paketleri açıkladı. Parasal destek içeren bu paketler dolaşımdaki dolar Euro miktarını artırsa da talepteki azalmayı tamamen telafi etmesi mümkün değil. Dolayısıyla oranı kaç olur şimdiden kestirmek mümkün olamasa da dünya ekonomisinin 2020 yılında küçüleceğini söylemek mümkün.

Türkiye’nin ekonomik durumu farklı

Dünya ekonomilerinden farklı olarak, 2018 yılı ortasından itibaren yaşadığımız ekonomik zorluklar sebebiyle küçülen ekonomimiz, 2019 yılının son çeyreğinde tekrar büyümeye başladı. 2019 yılının son çeyreğindeki % 6’lık büyümeye rağmen, önceki çeyreklerdeki küçülme sebebiyle, yıllık bazda 2019 yılını % 0,9 oranında büyümeyle tamamladık.

Son yirmi yıldaki ortalama büyüme oranı olan % 5  ile karşılaştırıldığında, 2018 yılında gerçekleşen % 2,8 ve 2019 yılında gerçekleşen % 0,9 büyüme oranları Türkiye için düşük büyüme oranlarıdır. Türkiye 2019 yılını toparlanma, kendine gelme yılı olarak geçirmiş; gelecek dönemler için güç toplamıştır. 2020 yılı ilk çeyreği için açıklanan ve herkesi şaşırtan % 4,5 büyüme oranı bunun göstergesidir. “Türkiye korona salgınına hazırlıksız yakalandı” cümleleri aslında bu gerekçe ile çok da doğru sayılmaz. Ayrıca korona salgınına hazırlıklı yakalanan bir ülke de yok görüldüğü kadarıyla.

2020 yılının ikinci çeyreği olan Mart, Nisan, Mayıs aylarında, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’nin büyüme oranının negatif çıkacağını tahmin etmek çok zor değil. Yeni normalin başladığı Haziran ayından itibaren başlayan Haziran, Temmuz, Ağustos aylarına ilişkin Türkiye’nin büyüme oranı, bahsettiğim sebeple, yine ilk çeyrekteki gibi dünya büyüme oranlarının üzerinde gelecektir.

IMF 2020 yılında Türkiye’nin %5, ABD’nin %5,9, Almanya’nın %7, İtalya’nın %9,1 düzeyinde küçüleceği tahminini yapıyor. Dünya bankası ise 2020 yılında Türkiye’nin % 0,4 oranında büyüyeceği tahmininde bulunuyor. Bize göre ise bahsettiğimiz gerekçeyle Türkiye 2020 yılı büyüme oranı konusunda tahminlerin ötesinde bir performans gösterecek.

Haziran başı itibariyle otomotiv, konut, tatil, mobilya, beyaz eşya gibi sektörleri canlandırmak üzere açıklanan düşük faizli ve altı ayı ödemesiz kredi paketi iç talebi tekrar canlandıracak gibi görünüyor.

Bunun yanında ülkemiz ürünlerine ilişkin dış talepte de birden çok sebeple artış bekliyorum.

  • Salgın sırasında dünyanın peşinden koştuğu solunum cihazının hızla geliştirilip imalatına başlanarak teknik kabiliyetinin gösterilmesi,
  • Aynı döneme denk gelen Türkiye’de geliştirilen ve üretilen İHA ve SİHA’ların başarısı ile Türkiye’nin teknik kabiliyetinin tesadüf olmadığı,
  • Tıbbi maske, koruyucu tulum gibi sağlık sarf malzemelerinin hızla üretimi ve dünya için tedarikçi olunması,
  • Sağlık sisteminin hızlı ve akıllıca kararlarla yönetilerek, başarılı bir salgın yönetim performansı ile Türkiye’nin yönetim kabiliyetinin dünya gündemine taşınmış olması,

Ülkemizi üretim, tedarik, yönetim, sağlık hizmeti sunumu konusunda güçlü bir şekilde tekrar dünyanın gündemine taşımıştır. Ülkelerin bir bütün olarak kabiliyetleri konusundaki algı, dış ticarette çok önem arz ediyor. Şu anda yakaladığımız kalite, teknik beceri ve kabiliyet algısı, mal ve hizmet ihracat rakamlarımıza olumlu olarak yansıyacak görünüyor.

Salgının Çin’den başlaması, Çin’in salgına ilişkin gerçekleri uzun süre dünyadan gizlemesi, maske gibi sağlık sarf malzemelerindeki kalitesiz ve enfekte ürünleri dünyaya satmaya çalışması Çin’in ticari itibarını bu dönemde zedeledi. Ticari amaçlı ziyaretlerin yapılamaması ve uzun süre insanların Çin’e gitmek istememe düşüncesi Çin’in ihracatını mutlaka etkileyecek. Alternatif tedarikçi olma konusundaki bu tarihi fırsatın iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Yerli üretim önem kazanacak

Salgın sırasında solunum cihazı, maske, eldiven, koruyucu tulum gibi ürünler adeta altın kıymetine ulaştı. Paranız olsa bile uzun süre bulmanız, satın almanız mümkün olmadı. Dünyanın en büyük üreticisi Çin’deki bu ürünlerin sevkiyata hazır partilerine dünyanın en gelişmiş ülkeleri el koydu; başka ülkelerin siparişlerini zorla aldı. İkinci dünya savaşından bu yana görülmemiş bir hayatta kalma mücadelesi verdi ülkeler.

Nihayetinde de tüm ülkeler gerekli dersi aldı görünüyor. Avrupa Birliği tıbbi malzeme stoklama kararı aldı, tüm ülkeler tıbbi malzeme üretim altyapısını gözden geçirmeye başladı.

Türkiye de "gıda arz güvenliği, biyogüvenlik, siber güvenlik ve iletişim altyapısı, tıbbı cihaz ile ilaç ve aşı" konularında eksiklerin tespit edilmesi ve gerekli teknolojilerin geliştirilmesi yoluyla stratejik konularda dışa bağımlılığın sıfıra indirilmesine yönelik politikaların belirlenmesi için çalışma başlattı. Tüm dünya öncelikle stratejik alanlarda, devamında tüm sektörlerde “Çin’de ucuza ürettirme” stratejisinden vazgeçerek, yerli üretime yönelecek görünüyor.

 Çalışma ortamları değişiyor

Son yirmi yılda özellikle beyaz yaka çalışanların fiziki çalışma mekanları önemli şekilde değişti. Çok katlı, camları açılmayan, merkezi ısıtma soğutma sistemine sahip plazalar çalışma hayatının vazgeçilmezi oldu. Çalışma mekanlarında da, aslen Türk insanının kültürel yapısına uygun olmayan, aynı mekanda onlarca kişinin çalıştığı açık ofis sistemi sanki çağın bir gereğiymiş gibi herkesçe uygulandı.

Salgın sonrası ise insanlar bu çok katlı binalardan kaçıyor. Merkezi klima ile soğutulan plazalar ve AVM’ler çalışanların, müşterilerin kabusu haline geldi. Kimse aynı ortamda onlarca kişi ile birlikte açık ofiste çalışmak istemiyor. Hatta büyük şehirlerden küçük şehirlere dönüş için binlerce kişi plan yapıyor.

Home ofis olarak adlandırılan evden çalışma düzeni normalde pek tercih edilmez iken salgın ile birlikte mecburen hayata geçti. Daha önce home ofis sistemine çeşitli gerekçelerle karşı olan şirketler “aslında uygulanabilir bir sistemmiş” demeye başlayıp “biz bu plazalara bu kadar yüksek kiraları neden ödüyoruz?” sorusunu sormaya başladılar. Orta vadede kiralanabilir ofis alanlarına talebin düşeceğinin işareti gibi bu sorular.

İnsanların yaşam alanlarındaki bu tercih değişikliği önce inşaat sektörünü, devamında da tamamlayıcısı olan asansör sektörünü orta vadede etkileyecek. Tüketicinin yeni tercihleri iş yapma biçimimizi ve ürettiğimiz ürünleri yeni normale uyumlu hale getirmeyi zorunlu kılacak.

Konut tercihleri çok katlıdan bağımsız binaya doğru değişiyor

Salgın sonrası insanlar ister işyeri olsun ister konut olsun çok katlı binalardan kaçıyor. Özellikle konut konusundaki tercih çok katlı binalardan oluşan site hayatından, bağımsız konutlara doğru kayıyor. Bu tercih değişikliği yine önce inşaat sektörünü, devamında da asansör sektörünü yeni kararlar almaya mecbur bırakacak. Asansör sektörü için orta vadede talep daralması muhtemel görünüyor.

 Asansörlerin korona benzeri salgınlara hazır hale getirilmesi gerekiyor

Korona salgınında öğrendik ki, salgın hastalıklarda sosyal mesafe çok önemli. Hastalık taşıyan kişilerden olabildiğince uzak durmak, bulaşma riskini azaltmak için son derece önemli. Hayatın tüm alanlarında salgın boyunca sosyal mesafe korunmaya çalışıldı. Toplu taşım araçlarındaki yolcu sayısı azaltıldı, marketlerde içerideki müşteri sayısı sınırlandırıldı, ofislerde çalışanlar arasındaki mesafe artırıldı. Komşu, akraba, eş dost ziyaretleri nerdeyse sıfıra indi.

Tüm bunları yaparken amaç, mümkünse aynı ortamda bulunmamak; bu mümkün değilse sosyal mesafeye uygun olarak temasta bulunmak. Fakat tüm bu tedbirler salgın durumundaki koşullara uygun tasarlanmayan asansörleri hem konutlarda hem de iş yerlerinde kullanmak zorunda kalınca epey zorlaştı.

Birçok asansörde bulunan normal yolcu sayısının azaltılmasına ilişkin uyarılar bir yere kadar işe yarıyor. Sosyal mesafe öncesi tasarlanan asansörler, taşıma kapasitesinin altında insan sayısı ile kullanılsa bile dar alanlar. Kabin içindeki havanın temiz hava ile değişmesini sağlaması gereken fan sistemi bugünler için yetersiz. Aslında normal zamanlarda da görevini çok iyi yaptığı söylenemez bu havalandırma sisteminin. Korona ile yaşadığımız tecrübeye göre, asansör kabinlerinin havalandırma sisteminin ihtiyacı görecek şekilde güçlendirilmesi gerekecek. Hatta sadece kabin içi havalandırma değil, kabin havasının değişiminin yapıldığı asansör kuyusu havasının da temiz hava ile değişimi için mimari değişikliklerin yapılması gerekecek.

Kabin havalandırmasının sağlanması amacıyla park katında iken kat ve kabin kapısının açık kalması opsiyonunun sunulması da önemli bir değişiklik olacaktır.

Herkesin dokunduğu kabin düğmeleri yerine ses ile gidilecek kat düğmesinin aktif hale getirilmesi de salgınlarda önemli bir koruma sağlayacaktır.

Hiç şüphe yok ki toplumun bundan sonraki yaşamındaki hassasiyetlerini önceden görüp, ürünlerini buna göre geliştiren, şirketler rekabet yarışında bir adım öne geçecek.

 İyi tarafından bakınca korona salgını

Her şeye ve çektiğimiz sıkıntıya rağmen, korona salgınının olumlu tarafını görmek istersek belki verdiği veya almamız gereken derslerden bahsetmek gerekir.

Krizlere ve özellikle sağlıkla ilgili krizlere hazırlıklı olmamız gerekir. Krizler de hayatın bir parçası. Özellikle, yaşamlarında zor günler görmemiş ve hayatın hep böyle gideceğini düşünüp “bugün kazanıp bugün harcamaya alışmış genç neslin” tedbirli ve tasarruflu olmaları gerektiğine ilişkin yaşam boyu unutmayacakları bir ders oldu bu salgın. Tabi ders alma ve bir kenara not düşme kapasitemize bağlı olarak.

Dünyada gerekli dersleri alıp hayatlarını buna göre dizayn eden toplum örnekleri var. İkinci dünya savaşı yıllarında yaşadıkları zor günlerden gerekli dersleri çıkartan Almanlar bu günkü tasarruflu ve çalışkan toplumu oluşturdu. 1871 yılında ABD’nin Şikago kentinde çıkan ve şehrin üçte birini yakan yangın sonrası itfaiye teşkilatı yenilendi, itfaiyecilik en itibarlı mesleklerden biri haline geldi ve ABD’de her tür yapıda dünyanın en iyi yangın güvenlik sistemlerinin kurulmasına ve bugüne kadar aynı hassasiyetle devam ettirilmesine sebep oldu.

Hayatın her alanını derinden etkileyen korona salgını gelecekteki yaşam biçimimizi az ya da çok etkileyecek. Kişisel olarak ve şirketler olarak bu değişikliklerin yönünü şimdiden görmek ve buna göre tedbir almak geleceğimizi kolaylaştıracaktır. Aksi takdirde kurulacak yeni düzende zor günler yaşayabiliriz.