“Başarıda Meslek Sırrı Değil, Meslek Aşkı Önemlidir”

Asansörde güvenlik deyince ilk akla gelen marka METROPLAST ve onun yaratıcısı Levent Akdemir, bu sayımızın “Patron Katı” köşesinde kapak konuğumuz... Sektörün güçlü ve saygın isimlerinden Akdemir, sanayi ile dolu dolu geçen 34 yılını ve bu yolda onu başarıya taşıyan zorlu yolların hikâyesini Haber Asansörü okuyucuları için tüm samimiyetiyle paylaştı.
“İŞ HAYATINA ÜNİVERSİTEYİ BİTİREBİLMEK İÇİN ATILDIM.” İş hayatına -üniversiteyi bitirebilmek için- çok genç yaşta atılan Levent Akdemir’in sanayi serüveni 20 metrekarelik bir atölyede başlıyor. İş hayatınıza nasıl ve ne zaman başladınız? İş hayatım, 1986 yılının 10 Şubat’ında başladı. Ben meslek lisesi mezunuyum. Üniversite sınavını kazanmadan 10 gün önce çok iyi bir fabrikanın sınavını kazanmıştım, orada işe girecektim ama üniversiteyi kazanınca okumak istedim. Tokat’tan İstanbul’a gelmiş, çocuklarını yetiştirmeye çalışan öğretmen bir babanın üç çocuğundan biriydim. Ailemin bana maddi bir katkı yapması mümkün değildi. Hem okumak hem de kendi ayaklarım üstünde durmak zorundaydım. O zamanlar bir aile dostumuz atölyesini devrediyordu. Borç harç orayı devraldım. Sanayi ile ilgili bir ara işin yapıldığı 20 metrekarelik bir yerdi. Meslek hayatıma bu 20 metrekarelik atölyede fason iş yaparak başladım.  Çok erken bir yaşta, önce bir yere girip çalışmaktansa kendi işinizi kurma cesareti göstermişsiniz. Zor olmadı mı? Elbette ki zorlukları oldu ancak ben hiç bir zaman maaşlı bir işe girip çalışayım diye düşünmedim. Çocukluğumdan başlayarak içimde girişimci bir ruh hep vardı. Para kazanmak amaçlı bir girişimcilikten ziyade, bir şeyler üretebileceğim, fikirlerimi uygulayabileceğim kendime ait bir alanım olsun istedim. Cesaretim ve kendime güvenim de vardı. Zamanla atölyeyi geliştirdim başka işler yapmaya başladım. Bir sene sonra da Arçelik ile tanıştım.  “YENİLİKCİLİK VE KALİTE KÜLTÜRÜNÜ ARÇELİK’TEN EDİNDİM.” Arçelik’le 10 yıl gibi uzun bir süre çalışan Akdemir, burada aldığı sanayi kültürünün onun asansör sektöründe güvenlik parçaları üzerine yoğunlaşmasında önemli bir katkı sağladığını ifade ediyor.  AKDEMİR: “Asansör sektörüne girmeden önce Arçelik şanzımanlı çamaşır makinelerinin parçalarını imal ediyorduk. Arçelik’le 10 sene gibi uzun bir süre çalışma fırsatım oldu. Arçelik’e çok şey borçluyum, Arçelik’ten sanayi kültürü anlamında çok şey öğrendim. Arçelik bir aile gibidir. Kendisiyle iş yapan herkesi ve bütün çalışanlarını korur kollar. İnsana, emeğe saygılıdır. Kurum aidiyetine ve iş ahlakına önem verir. Yenilik yapma, daha iyiye ulaşma, kaliteyi ön plana alma kültürünü orada edindim. Oradaki tecrübem ve öğrendiklerim iş hayatım boyunca bana hep kılavuz oldu.  Asansör sektörü ile yolunuz nasıl keşişti? Arçelik için parça ürettiğimiz dönemde asansör sektörü ile yollarımız keşişti. 1994 yılında sanayici bir komşumuz parça getirdi, “Bunu yapar mısınız?” dedi. O parçayı çok iyi yaptık ve bu vesile ile asansör sektörüne girmiş olduk. Asansör sektörü 1994 yılında henüz gelişmekte olan bir sektördü. Yerli asansör parçaları çok değerliydi. Açıkçası kaliteli parçalar üreten firmalar da yoktu. Birikimlerimi burada hayata geçirmeye, Arçelik’ten aldığım kalite anlayışını sektöre yansıtmaya başladım. Benim için bir dönüm noktası idi. Kendimi birden bire asansör sektöründe kendi alanında en iyiler arasında ilerlerken buldum. İyi ki de başlamışım. 1994 yılından beri de bu sektördeyim hiç başka bir alana kaymadım. “ASANSÖR GÜVENLİK EKİPMANLARI SIFIR HATAYLA ÜRETİLMELİDİR.” Sektöre ilk girdiğinizde hangi alanda başlamıştınız? İlk olarak paten plastiklerini üretmeye başladım. Çünkü sektöre girdiğimiz zaman sadece bir kalıphanemiz ve enjeksiyon makinelerimiz vardı. Kalıphanede kalıpları yapıp, enjeksiyon makinelarında basarak paten plastiği üretmeye başladık. Ondan sonra da diğer metal ürünler geldi. Frenler, döküm patenler, metal patenler yapmaya başladık. Bugün gelinen noktada metal ve plastik olmak üzere 100 civarında özel komponent üretiyoruz. En az 60 - 70 tanesinin patenti bize ait. Kendimize branş olarak güvenlik komponentlerini seçtik. Çünkü Türk asansör sanayisinde en sıkıntılı konu buydu. Asansör güvenlik komponentleri konusunda kaliteli ürün bulmak zordu. Buna tanık olduk. Açıkçası hala ucuz malzemeler ile insan hayatını riske atan ürünler yapılıyor. Biz işe girerken bunu tespit ettik ve güvenlikte en iyisi olmak istedik. Bizim öncelikli iş ilkemiz insan hayatı ve güvenliği açısından en iyisini yapmak. Mevlana’nın güzel bir sözü var; “İnsanın bir soluğu, bir cana değer; ondan düşen bir kıl, bir madene değer,” diyor. İnsan hayatı önemlidir. Biz asansörün güvenlik komponentlerinin üretimini yaparken asansörü kullanan canlıların bir kılına dahi zarar gelmemesi gerektiğini düşünürüz. Asansör güvenlik ekipmanları sıfır hatayla üretilmelidir. Bunu bir misyon olarak üstlendik diyebilirim. Bu işe başladığımız günden itibaren asansörler için daha güvenli ve daha kaliteli güvenlik ürünleri nasıl üretiriz bunun üzerine düşünmeye başladık. Önce Ar-Ge’sini yaptık, sonra test cihazlarını ürettik. Yaptığımız ürünleri -sanal değil- gerçek ortamda bire bir test ettik. Uzun süredir bir test kulemiz var. Kulede 4 tona kadar frenleri test edebiliyoruz. Bu kulenin patenti de bana ait. Bütün üretimimizi test kulemizde yaptığımız güvenlik testlerinden geçirip, bilgisayar ortamında analiz ederek,  en verimli ve güvenilir sonuçlara ulaşıyoruz. Asansörde güvenlik deyince ilk akla gelen marka olmamızın nedeni işimize gösterdiğimiz özendir.  “YILBAŞINDA DİŞLİSİZ MOTORUN ÜRETİMİNE BAŞLIYORUZ.” Son dönem faaliyetleriniz neler? Metroplast ile ilgili bizimle paylaşabileceğiniz yeni haberler var mı? Farklı ürünler üzerine Ar-Ge çalışmalarımız var. Birçoğunun testleri bitti. Metroplast deneyimli bir üretici firmadır. Bu deneyime sahip olduğumuz imkan ve kaynakları da katarak, üretim faaliyetlerimize bir yenisini daha ekliyoruz ve yılbaşında dişlisiz asansör motoru üretimine başlıyoruz. Asansör makinesi… İngilizce “gearless machine” dedikleri, Türkçe “dişlisiz makine” diye tabir edilen bir motor bu. Uzun yıllar süren Ar-Ge ve test çalışmalarını bitirildi, Ar-Ge çıktıları alındı, üretim kararı verildi. Fabrikada bunun için gerekli yatırımlar yapıldı. Yılbaşında üretime başlıyoruz, şimdiden siparişler gelmeye başladı bile. 
“MAKİNELER SİZE ASLA İHANET ETMEZ!” Levent Akdemir’in makinelerle arasında özel bir bağ var. Çocukluğundan beri mekaniğe olan tutkusu onu her makinenin dilinden anlayan bir usta haline de getirmiş. Kendisine makinelere olan tutkusunu sorduğumuzda şöyle cevap veriyor: “Makineler benim en büyük dostum. Çünkü gün gelir size en yakınınızdaki bile ihanet edebilir ama makineler asla size ihanet etmez. Benim küçüklüğümden beri makinelere çok büyük ilgim var. Tabi çocuğun ilk gördüğü makine bisikletidir. Zincirini inceler, söker takar. Ve böylelikle mekanikle ve makineyle tanışır. Benim de makinelerle tanışmam böyle oldu. Sonra yaş ilerledikçe önce kendimi meslek lisesinde buldum sonra da sanayi ile buluştum. Sanayi ile tanıştığımdan beri işimi çok aşkla ve sevgiyle yapıyorum. Gece gündüz işimi düşündüğüm çok olmuştur. Hep söylemişimdir makineler bana hiç ihanet etmedi. Yeter ki siz onlara bakın, bakımını yaptırın. Onları doğru kullanın verimli kullanın. Onlar size, sizin onlara verdiğinizden daha fazlasını verirler.
“TEST ETTİK, DENEDİK, ORTAYA SORUNSUZ BİR ÜRÜN ÇIKARTTIK. Metroplast’ın ürettiği dişlisiz motorun farkı ne olacak? Asansör güvenlik ekipmanlarında da neyi ne için yaptığımızı bilerek yaptık. Test ettik, denedik; yaptığımız motorun piyasadakilerden en büyük farkı da bu olacak. Test ederek deneyerek ortaya çıkmış bir ürün olarak müşterinin üzerinde denenmeyecek. Kullanıcıların bu motorlarda sahada daha önceleri yaşadıkları tüm hataları düzelttik ve ortaya iyi bir makine çıkarttık. Özellikle fren sistemine çok önem verdik. Müşteriye gittiği zaman müşteri bize sadece teşekkür edecek. Bu yeni yönetmelikle gelen tam yük testleri ile motorlar test edilmiş oldu, neyin ne olduğu ortaya çıktı. Yıllardır gösterdiğimiz kalite anlayışının bir yansıması olarak, ürettiğimiz dişlisiz motorlar öncelikle güven taşıyacak. Daha az enerji harcayan, daha hassas ve daha sessiz ve verimli çalışan, daha konforlu, daha güvenli ve performans olarak çok iyi bir makine çıkaracağız, buna bütün kalbimle inanıyorum. Bizim ürettiğimiz komponentleri kullananların memnuniyetini bu makine ile sürdüreceğiz. Aynı zamanda motorun sürücüsü olan bir pano var. Motorla beraber biz panosunu da takım olarak üretmeye başladık. Piyasaya bu şekilde pazarlamayı düşünüyoruz. Rusya’daki müşterilerimizden bu panoya çok talep var.  Bu kadar kaliteli ve iddialı ürünler için şirket içinde nasıl bir çalışma sistemi kurdunuz? Alanımızda yıllardır devam eden bir liderliğimiz var. Bunun sebebi Ar-Ge ve inovasyona önem vererek, şirket içinde bunu bir çalışma disiplinine dönüştürmüş olmamız. Daha kaliteli daha güvenli ürünler üretmek için Ar-Ge en önemli çalışma sistemidir. Firmamızda sürekli bir devinim ve gelişim içindeyiz. Ayrıca dünyadaki gelişmeleri ve yenilikleri yakından izliyoruz. Yeni çıkan teknolojileri kullanıyoruz. Tasarımdan, üretim kısmına kadar, geçen her aşamada en iyi üreticiler hangi teknolojiyi kullanıyorsa hepsine sahibiz. Sürekli fikir alış verişi içerisinde bulunuyoruz. Zaten ben de şirketin günlük işlerinden ziyade bu tür ürün geliştirme çalışmalarıyla özel olarak ilgileniyorum. Sanayi üretiminde kullanılan en iyi lisanslı programlar, Ar-Ge ekibimizde mevcut. Bu gelişmiş programlarla, tasarım kabiliyetimiz ve işimizi çok seviyor olmamız birleşince ortaya iyi ürünler çıkıyor. Güvenlik ekipmanlarında Türkiye piyasasında %60-65 civarında bir payımız var. Birim olarak da yıllık 35 bin civarında asansörün güvenlik ekipmanlarını biz veriyoruz. Yıllık yaklaşık olarak 10 bin civarında da yurt dışına gönderiyoruz. 25 ülkeye ihracatımız var. Ama ağırlıklı İran, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri ile çalışıyoruz. Avrupa ve Balkanlar’da müşterilerimiz var.  “HERKES SEVDİĞİ VE BİLDİĞİ İŞİ YAPSIN.” AKDEMİR: “Ben hep şunu söylerim: Başarıda meslek sırrı değil meslek aşkı önemlidir. Bugünün dünyasında artık meslek sırrının bir önemi kalmadı, mesleğini aşkla yapmak önem kazandı. Herkese de bunu tavsiye ediyorum. Sevdiğiniz işi yapın. En büyük zenginlik sevdiğiniz işi yapmaktır. Sevdiği işi yapan insan aynı zamanda şanslı bir insandır. Ünlü bir söz var; “Sevdiğiniz işi yaparsanız, bir gün bile çalışmış sayılmazsınız.” Başarılı olmak için diğer önemli bir hususta bildiğiniz işi yapmaktır.  Biz başka iş yapmıyoruz. “Biz bildiğimiz işimizi yapalım bu bize yeter,” diyoruz. Bu da bizim için başarıya gitmenin bir başka yolu. Bize de çok teklif geldi; yok inşaat sektörüne girin, yok yatçılığa girin gibi... Biz hiç birisine dönüp bakmadık. Bizim şirketimizin adı soyadı belli. Şirketin adında ne yapacağımız oldukça net. Onun dışında bir alana girme düşüncemiz hiç olmadı. “YURT DIŞINA DÖVİZ GİTMESİNE GÖZ YUMAMAYIZ.” 34 yıllık sanayi hayatında pek çok dalgalı denizden başarılı bir kaptan olarak çıkan Levent Akdemir’den ekonomide yaşanan darboğaz hakkında da değerlendirmeler aldık.  Türkiye ekonomisinde dalgalı bir kur etkisi var,  bu durum sizce sektörü nasıl etkileyecek?  Ben iyimser bir insanım. Önce bardağın dolu tarafından bakmak istiyorum. Sektörde son 1-2 aydır bir devalüasyon yaşanıyor. Devalüasyondan dolayı piyasada sıkışmalar başladı. Bu durum paramızın değerini düşürüp yabancı paraların değerini yükseltti ama bana göre bunun ülke ekonomisine iki olumlu katkısı oldu. Birincisi; ihracat yapan ya da yapmak isteyen işletmelerin şevkini arttırdı. Dövizde yaşanan bu olumsuz durum; yıllardır iç piyasanın güvenli havasından çıkamayan, büyüyemeyen şirketleri ihracata teşvik etti. İkincisi döviz yükseldiği için ithal ürünlere olan rağbet azaldı, ithal ürün hayranlığı bitti. Açıkçası bu ekonomik dalgalanma ile birlikte insanlar kendilerine bakıp bir silkelendiler. İthal ürün sarhoşluğunun ne kadar yanlış bir şey olduğunu gördüler. Bir firma ya da bir fabrikanın üretim yapmak için ithal girdi ihtiyacı varsa buna saygı duyarım, bu ayrı bir şeydir. Ama Türkiye’de üretilen ürünleri görmezden gelerek, sürekli ithal etmek yanlıştır. “İthal mal iyidir, yabancılar bizden iyi yapar,” anlayışı doğru değildir, bu anlayışı terk etmeliyiz. Bizim dövize ihtiyacımız varken, dövizimizin yurt dışına gitmesine göz yumamayız.    “DAHA ÖLÇÜLÜ  DAHA DİKKATLİ TAM YOL İLERİ” AKDEMİR: “Bu yaşananlardan sektörümüzün alması gereken dersler var, firmalarımızın kendilerine bir yol haritası çizmesi lazım. İşlerini, plan ve projelerini dönemin şartlarına göre ayarlamaları gerekir. Bir kere yatırımlarında daha ölçülü davranmalılar. Daha az risk almaları, daha kontrollü gitmeleri lazım. Biz de “Dibini görmediğin suya girme,” diye bir söz vardır. Bu dönem tam da böyle bir dönemdir. Bu dönemde sektörün ölçülü ve dikkatli olması gerekiyor. Eğer bir şirket, yatırımlarına ve finansal yapısına dikkat etmişse bu ekonomik dalgalanmadan etkileneceğini sanmıyorum. “ZARAR EDEREK REKABET YAPILMAZ.” AKDEMİR: Böyle dönemlerde maliyetine ya da çok ucuza işler almak çözüm değildir. Yıllardır bizim sektörün en önemli hatası budur; çok ucuz işler alarak müteahhitleri zengin ediyorlar. Bunun adına da rekabet deniyor. Böyle bir rekabet anlayışı kabul edilemez. Akıllı hiç bir firma zarar ederek rekabet yapmaz. Firmalar birbirleriyle rekabet edebilirler ama sonuçta kâr ederler. Asansör sektöründe zarar ederek yapılan bir rekabet var. Bu anlayış rekabet etmek değildir. Neye mal olursa olsun mantığıyla rekabet yapılmaz. Bunun sıkıntısını sadece o firma değil üreticisinden, malzeme tedarikçisine kadar tüm sektör çekiyor.  Uygun/esnek fiyatlandırma politikası izleyerek -kâr etmek koşuluyla- daha makul fiyatlara razı olunabilir. Kendi adımıza söyleyeyim biz Metroplast olarak şu an ki ekonomik durumun iş anlayışımızı ve müşteri ilişkilerimizi etkilemesine izin vermedik. METROPLAST olarak iç piyasaya TL üzerinden satış yapıyoruz. Şu an ki ekonomik durumda da bu değişmedi. Vadeli satışlarımıza da devam ediyoruz.  “HİÇBİR KAZANÇ, SAHİP OLUNAN HİÇBİR VARLIK, İNSANIN SAĞLIĞINDAN ÖNEMLİ DEĞİLDİR.”  Sektördeki yeni firmalara ve gençlere neler önerirsiniz? Birincisi sevdikleri işi yapsınlar. Kendilerini her açıdan geliştirmeye dikkat etsinler. Kendilerine ve yaptıkları işe önem versinler. En önemlisi de kendileri çalışırken ve işçi çalıştırırken güvenlik önlemlerine çok dikkat etsinler. Sektörde ciddi kazalar oldu. Çok sevdiğimiz insanları kaybettik. Mesleğimiz çok tehlikeli o yüzden her şeyden önce güvenlik diyorum. Gençler, para kazanma hırsından önce işi iyi öğrenip güvenli bir sistemde çalışmayı ilke edinmeliler. Hiçbir kazanç, sahip olunan hiçbir varlık, insanın sağlığından önemli değildir.   “KENDİNİ GELİŞTİREN, KAYNAKLARINI DOĞRU KULLANAN HER ZAMAN KAZANIR.”  Sektörün geleceği hakkında neler söylersiniz? Önümüzdeki dönemde sektörün yatırımlarına çok dikkat etmesi lazım. Aşırı borçlanmamamız ve biraz temkinli olmamız lazım. Sektörün ve ülke ekonomisinin geleceğinden ümitliyim.  İçinde bulunduğumuz coğrafya sektörel anlamda Türkiye’ye muhtaç. Etrafımızdaki ülkelere bakarsanız hepsinin tedarikçisi biziz. Mısır’dan Yunanistan’a kadar hepsi ürünlerini bizden almak zorundalar. Uygun fiyat, yüksek kalite, teknoloji, nitelikli iş gücü, sermaye birikimi gibi bütün ibreler bizi gösteriyor. Bu açıdan sektörün geleceğini çok iyi görüyorum. Ekonomideki yeni yapılanma dönemini atlattıktan sonra özellikle sanayi alanında önümüzde çok iyi yılların olduğunu düşünüyorum. Çünkü Avrupa ağır sanayiyi ülkelerinden çıkarttı. Geçtiğimiz on yıl içerisinde bunların bir kısmını Türkiye’ye kaydırdı, önemli bir kısmını da Çin ve Hindistan aldı. Önümüzdeki 10 yıl içinde Avrupa’da sanayi diye bir şey kalmayacak. Türkiye Avrupa’nın sanayi üssü olabilir. Dolayısıyla hem sektörde hem de her alanda üretenin kazanacağı bir döneme girdik. Kendini geliştiren, sermayesini ve kaynaklarını doğru kullanan her zaman kazanır.  “1990’LI YILLARDA MALZEMELER YETERSİZDİ AMA İŞÇİLİK KALİTELİYDİ.” Sektöre ilk girdiğiniz zaman ile bugünü kıyaslarsanız neler söylersiniz? Asansör sektörüne girdiğim 1990’lı yıllarda malzemeler yetersizdi ama işçilik kaliteliydi. Kalitesiz malzemelerle çok iyi işler yapılabiliyordu. Bugün ise kaliteli malzemeler var, ama maalesef çok kalitesiz işler yapan firmalar var. Tabi işini çok iyi yapan firmalar var. Türkiye’de benim çok beğendiğim asansör markaları var. Bunları bir kenara ayırarak konuşuyorum. O dönemle bugün arasındaki en büyük fark budur diyebilirim.  “SEVGİYLE ÇALIŞMAK HIRS İLE ÇALIŞMAKTAN HER ZAMAN DAHA GÜZELDİR.” Asansörde 24, sanayide 34 yılınız doldu, geriye dönüp değerlendirdiğinizde nasıl bir 34 yılı geride bıraktınız? Sevdiği işi yapma fırsatı elde eden insanlar şanslı insanlardır. Bu açıdan kendimi şanslı görüyorum. Bir kere her gün büyük bir keyifle işe gittim. Çok çalıştım çok ürettim. Çok dost kazandım. Çok tecrübe kazandım. Benim için en önemli artıları bu oldu; keyifle çalışmak ve güzel insanlar tanımak. İşimi hırslarımla değil sevgimle büyüttüm. Hırs ile sevgiyi birbirinden ayırmak lazım diye düşünüyorum. Sevgiyle çalışmak hırs ile çalışmaktan her zaman daha güzeldir. Çünkü sevgi ile çalışırsanız her zaman pozitif enerji yayarsınız. Ama hırs ile çalışırsanız etrafınıza hep negatif enerji yayarsınız. Hırs ile sevgiyi bu yüzden birbirinden ayırmak lazım. İkisi de başarıya götürür belki ama ben sevgi ile çalışmayı tercih ettim.  Zor bir patron musunuz? Hiç zor bir patron değilim. Bir abi kardeş hiyerarşisi var bizim şirketimizde. Sevgi bizim çimentomuzdur. Biz birbirimizi severek çalışırız, işimize severek geliriz. En iyi imkânlar nelerse çalışanlara onu sağlamaya çalışırız. Hem ekonomik açıdan hem de sosyal açıdan. Çok uzun zamandır bizimle çalışan insanlar var. Emekli olanlar var. Bizim şirketimizde personel sirkülasyonu yoktur. En yeni çalışanımız 8-10 senelik falandır. 20 senelik 15 senelik çalışanlarımız çoktur. Benim işte tek tahammül edemediğim ahmaklıktır. Bir insanın hata yapmasını normal karşılarım, ama hatada ısrar edip ahmaklık yapmasına kızarım. Hata insana özgüdür, ahmaklık değildir.   “BAŞARI BİR BÜTÜNDÜR, BİR EKİP İŞİDİR, BİR UYUM İŞİDİR.” Hayatta sizi başarıya götüren en büyük özelliğiniz nedir? Başarı için çok aşırı disiplinli değilim insanları da disiplinle yormam. Disiplin önemlidir ama aşırı disiplin de insanı yıpratır. İnsandaki yaratıcılığı ve motivasyonu öldürür. Kişinin karar alma ve problem çözme yeteneği zayıflayınca performansı da düşer. Disiplinden daha çok yönlendirmeyi, rehberlik ve organize etmeyi önemserim.  Ayrıca METROPLAST’ta ki başarı sadece benim başarım değildir. Biz burada bir ekip çalışması yapıyoruz. Bu başarı temizlikle ilgilenen arkadaşımın da başarısı, AR-GE’de ürün üreten mühendis arkadaşımın da başarısı, makinede programı yapan yazılımcımızın da, ürünü satan satışçımızın da, tahsilatları yapan muhasebecimizin de, yemekhanede bize çok güzel yemekler yapan aşçımızın da başarısı. Başarı bir bütündür, bir ekip işidir, bir uyum işidir. Bir başarıyı tek başına sahiplenmek ekibin diğer üyelerine karşı büyük bir haksızlık olur.  Ama çalışma hayatımda beni ben yapan özelliklerimi soruyorsanız, ailemden ve genetik yapımdan gelen özelliklerimi sayabilirim. Bir kere öğretmen bir babanın çocuğu olarak, dürüst olmayı ve namusuyla iş yapmayı, doğaya ve canlılara zarar vermemeyi, duyarlı ve düşünceli olmayı, empati yapmayı önemli bir ölçü ve değer olarak görürüm. Bunların her zaman artı değer olarak döneceğine inanırım. Babamın bize öğrettiği haksızlık yapmamak, vicdanlı olmak ve yetinmeyi bilmek olmuştur.  “İNSANLAR HOBİLERİ KADAR YAŞARLAR. BENİM HOBİM DENİZ…” İşlerden bunaldığınızda, zihninizi nasıl dağıtıyorsunuz ya da özel bir şeylerle ilgileniyor musunuz?  İşlerden bunaldığımda denize giderim. Benim deniz tutkum çocukluğumdan başlar... Neredeyse suda doğdum, su da büyüdüm ve halen su da yaşıyorum. Kaç yaşında yüzmeye başladığımı hatırlayamıyorum bile. Yeşilırmak kenarındaki bir evde dünyaya geldik. İlk kez Yeşilırmak’ta yüzdüğümü hatırlıyorum. Yüzmeyi Yeşilırmak’ta öğrendim, balık tutmayı Almus Barajı’nda. Annemin ve babamın köyleri, Almus Barajı’nın kenarındaydı. Yaz tatili olunca köye giderdik, tatilimi barajda geçirirdim. Hangi balık nasıl tutulur Almus Barajı’nda öğrendim. Çocukluğumuzda sabahtan akşama kadar tek eğlencemiz su içinde olmaktı. Balık tutardık, yüzerdik. 9 yaşında İstanbul’a geldik. 1973 yılı idi. İzmit Körfezi’nden geçerken hayatımda ilk defa deniz gördüm. İstanbul’da da deniz kenarında oturduk. Yaşım ilerledikçe denizi daha çok sevdim ve daha iyi tanıdım. Bir sandalım olsun istedim. Üç çocuklu bir memur ailesi olarak sandal alacak paramız yoktu. Meslek lisesinin ikinci sınıfında staja başladım ve stajda kazandığım parayı biriktirerek 300 liraya bir tekne aldım. Tekneyi ilk aldığımda motoru yoktu. Ancak bir yıl sonra motorunu alabildim. Aradan zaman geçti ve para kazandıkça tekne değiştirdim. Yavaş yavaş, en küçükten başlayarak ve giderek büyüterek bu gün kullandığım tekneye kadar geldim. Bence insanlar hobileri kadar yaşarlar. Benim hobim deniz, deniz beni iş ve şehir hayatından uzaklaştırarak daha sağlıklı düşünmemi sağlıyor. İşten bunaldığımda, sıkıldığımda kendimi denize atıyorum. Tekne ile açılıyorum. Adalara gidiyorum, balık tutuyorum, dolaşıyorum, yüzüyorum. Deniz bende, şairin dediği gibi, huydur...  AVRASYA Asansör fuarının bugünkü haline gelmesinde büyük emeğiniz var? Nasıl bir süreçten bu noktaya geldi?  Sektörün ekmeğini yiyen herkes ve bölgelerindeki dernekler bir şeyler yapmaya çalışıyor, ama birlikte hareket edemediğimiz için sonuç alınamıyordu. Böyle düşünen arkadaşlarla önce bir platform kurduk ve bu platformu bir federasyona dönüştürdük. Bu sırada ben TASİAD’ın başkanlığını üstlendim. Sonra değerli bir arkadaşıma devrettim. Benim sektörün gelişmesi adına önemsediğim konuların başında sektörün nitelikli eleman ihtiyacını karşılayacak bir okul ile yerli asansör sanayinin gücünü gösterecek bir fuar vardı. Bunların ilk adımlarını atmak bana kısmet oldu.   Fuarın yapılıp yapılamayacağı dahi tartışılıyordu. Şimdi federasyon başkanımız Yusuf Atik ve TASİAD başkanımız Ahmet Fikret Gökhan’ın sahiplenmesiyle çok iyi bir noktaya geldi. Her iki başkana, CNR yetkililerine ve emeği geçen, katkı sunan herkese teşekkür ediyorum. Avrasya Asansör Fuarı yerli asansör sanayinin ulaştığı noktayı gösteren çok başarılı bir fuar oldu. Sektör içinde önemli bir gelir kaynağı haline geldi. 2019 yılındaki fuarın çok iyi olacağına inanıyorum. Ülkemizin cari açıkla, döviz kurlarıyla mücadele ettiği, yerli ve milli üretimin öneminin arttığı böyle bir dönemde yerli asansör firmalarımızı, kendi fuarımızda yer almaya davet ediyorum.